26 Aralık 2010 Pazar

Alanya (Antalya)

     Akdeniz'in en uzun sahiline sahip olan Alanya, dünyaca ünlü plajları ve doğal güzellikleriye 12 ay boyunca yerli ve özellikle yabancı turistlerin gözde turizm yeridir. Denizi, kumu, güneşi, kalesi ve Selçuklu ve Osmanlıdan kalma tarihi eserleriyle meşhurdur.
     Alanya, Antik çağlarda korsanlara, Bizans döneminde derebeylerin ev sahipliği yapmış ve nihayet Anadolu Selçukluları döneminde de başkentliğe yükselmiş ender güzellikteki tarihi bir şehirdir.
     Alanya antik çağda Pamfilya ile Klikya arasında yer almıştır. Heradot'a göre bu bölgenin insanları Truva savaşı sonrası Anadolu'ya dağılan insanların soyundan gelir.
Yapılan araştırmalarda (Kadıini Mağarası-1957) ilk yerleşimin günümüzden 20 bin yıl öncesine üst paleotik döneme kadar uzandığı anlaşılmıştır.
     Tarihte bilinen ilk adı Coracesium'dur. M.Ö. 4. yüzyılda Persler'in istilası altındadır. Daha sonra korsanların barınağı olmuştur. M.Ö. 139 yılında Seleki kralı kenti istila etse de korsanların barınağı olmaktan kurtulamamıştır. M.Ö. 65 yılında Romalı komutan Magnus Pompeius tarafından Roma İmparatorluğu topraklarına katılan şehir, Roma’nın çöküşü ile Bizans döneminde adı da “güzel dağ” anlamında Kalonoros olur.
     1204 yılında Haçlı orduları'nın İstanbul'da Latin İmparatorluğu'nu kurması üzerine Anadoluda bir otorite boşluğu doğmuştur. Bir derebeyi olan Kyr Vart Kalonoros'ta hakimiyeti sağlamıştır.
Kent, 1221 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından ele geçirilmiştir. Sultan Alaaddin Keykubat derebeyi Kyr Vart'ın kızıyla evlenerek kenti yeniletmiş ve kışlık başkent yapmıştır. Kentin adını da Alaiye olarak değiştirmiştir. Alaaddin Keykubat döneminde şehir en parlak günlerini yaşar. Bugünkü kale, tersane ve hala ayakta duran yapıların birçoğu o dönemdendir.
     1300 yılında Anadolu Selçukluları'nın dağılması sonucu şehir Karamanoğlu Beyliği'nin egemenliğine girer. Konya merkezli Karamanoğulları, 1427 yılında şehri 5 bin altın karşılığı Mısır Memluk Sultanlığı'na satar.
     Nihayet Anadoluda birliğin sağlanması ve Osmanlı Beyliği’nin öne çıkması ile Alaiye, 1471 yılında Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı Devleti topraklarına dahil edilir.
     Osmanlı İmparatorluğu döneminde Alaiye, önce Kıbrıs eyaletine bağlanır(1571), ardından Konya Vilayetinin sancağı yapılır (1864), sonra Antalya sancağına (1868) ve nihayet 1871 yılında da Antalya’nın ilçesi yapılır. Cumhuriyetle birlikte Mustafa Kemal’in önerisi ile Alanya adını alır.








20 Aralık 2010 Pazartesi

Göreme (Nevşehir)

     Anadolu’nun meşhur şehirlerinden Nevşehir’in il sınırları içerisinde yer alan Göreme, doğa dokusunun içine özenle döşenmiş tarihi bir yerleşim merkezidir.
     Milli Park orta Anadolu'nun Hasan Dağı-Erciyes Dağı volkanik bölgesinde kalmaktadır. Saha; platolar ovalar küçük dağ bitkileri, yüksek tepeler, alüvyonla dolmuş dere ve ırmak vadileri, drenaj havzaları ve erozyonlu dik yamaçlı vadilerde birbirinden ayrılan yüksek düzlüklerden oluşmuştur. Erciyes ve Hasan Dağının büyük volkanik konileri, kuzeyden Kızılırmak vadisinin bir kısmı, bazıları bazaltla kaplı aşınmış tüf yatakları araziye hakim özelliktedir. Alan; volkanik tüften oluşmuş ilgi çekici manzara yapısı içerisinde Bizans Kilise mimarisi ve dinsel sanat tarihinden önemli bir devri sergilemektedir. Bölgenin özelliklerinden burada yaşayanlar savaşların etkilerinden,merkezi idarenin otoritesinden uzak kalmayı başarabilmişlerdir.
     Ana ulaşım yollarına uzaklığı ve engebeli bir alan olması, gizlenmek isteyen veya dini inzivaya çekilenler için uygun korunma yeri olmuştur. Manastır hayatı 3. yüzyıl sonları ile 4. yüzyıl başlarında başlamış ve hızla yayılmıştır. Manastırlar, kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve keşiş hücreleri, depo ve şarap yapım yerleri bulunan mekanlar oyulmuş, duvar resimleri ile süslenmiştir.
     Ayrıca saha içerisinde, Ürgüp, Avcılar, Üçhisar, Çavuşini, Yeni Zelve yerleşimleri, Göreme yöresinin geçmişteki kültürüne uygun tarım ve köy hayatını yansıtan tarihi ve doğal bütünlüğü sağlayan sahaları teşkil eder.
      Yukarıda anlatılan; Göreme’nin eşsiz jeomorfolojik oluşumu, estetik manzara yapısının görsel değeri ile tarihi ve etnolojik yapısı Milli Parkın kaynak zenginliğinin ana başlıkları sayılabilir.
     Göreme Milli Parkı'nda Gezilecek ve Görülecek Yerler:
     Volkanik tüften oluşmuş ilgi çekici manzara yapısını oluşturan 'peribacaları' aynı zamanda Bizans kilise mimarisi ve dinsel sanat tarihini sergilemesi açısından başta görülmesi gerekli yerlerdendir.
     Ayrıca Ürgüp, Avcılar, Uçhisar, Çavuşini ve Yeni Zelve yerleşimleri, Göreme yöresinin geçmişteki kültürüne uygun tarım ve köy (kırsal) hayatını yansıtan yerleşimler olması nedeniyle ziyaretçilerin ilgisini çekecek niteliktedir.Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Milli Parkın ziyaretçileri için en uygun dönemi 15 Mart-15 Kasım ayları arasındadır.
     Milli Park içerisinde, hem doğal hem kültürel değerlerinin farklı bir yaklaşımla gezilebilmesi amacıyla tracking (yürüyüş) hatları belirlenmiştir.Ziyaretçiler, Milli Park içerisinde ve yakınındaki yerleşimlerindeki çok sayıdaki otel ve pansiyonlarda konaklanabilir.






18 Aralık 2010 Cumartesi

Erciyes Dağı (Kayseri)

     Erciyes Dağı, İç Anadolunun en yüksek dağı. Sönmüş bir stratovolkan olan Erciyes, Kayseri il merkezinin 25 km güneybatısındaki ovaların yanından birdenbire yükselen bir dağ kütlesidir. Zirvesi uzaktan bir kubbeye benzer. İki zirvesi vardır. Eski tarihlerede kubbeye benzeyen bu dağa kutsal Cytrosps dağı da denilirdi. Büyük Erciyes (Kuzu Yatağı) zirvesi 3917 metredir. Küçük Erciyes zirvesi 3703 metredir. Erciyes kütlesinin çapı 72 km ve 3800 km²'lik bir alanı kaplar. Erciyes Dağı üzerinde 2150 m yükseklikte Erciyes Kayak Merkezi bulunmaktadır.
Erciyes için "Uzaklaştıkça yakınlaşan, yakınlaştıkça uzaklaşan dağ" yakıştırması yapılır.Dört mevsim karla kaplı zirvesinin (küresel ısınmadan dolayı) yanlızca kuzey yamacında bir buzulu kalmıştır.
     Erciyes Kayak Merkezi (ing. Erciyes Ski Centre), Kayseri şehir merkezine 25 km mesafede, 3917 m yüksekliğindeki Erciyes Dağı'nda kurulu kayak tesisi.
Kayak tesislerinin yüksekliği 1800-3000 m'dir. Pistlerin eğimleri %10 ile %30 arasında değişmektedir. Tesislerde bir adet kabinsiz-oturaklı bir adet de tutacaklı teleferik. Kayak yapmak için en uygun zaman Aralık-Nisan aylarıdır. Kayak sezonu 15 Kasım - 1 Mayıs arasındadır mevcuttur. Ülkemizin Uludağ ve Kartalkaya'dan sonra üçüncü önemli kayak merkezidir.






17 Aralık 2010 Cuma

Kaş (Antalya)

     Kaş antalya ilnin en batısında yer alan turistik ilçedir. Kaş'ın etrafında adı bilinen Istlada, Apollonia, İsinda, Kyaenai gibi antik kentler yanında ismi bilinmeyen birçok harabe yeri vardır. Bunlar irili ufaklı antik yerleşimlerdir. Örneğin Tüse Köyü'nün yakınındaki alçak bir tepe üzerinde Tysse adında küçük bir yerleşme bulunur.
     Kalkan ve Gelemiş Köyü'nde son yıllarda turizm, hızlı bir şekilde gelişmektedir. Bu nedenle turistik tesislerin sayısı hızla artmaktadır. Kaş özellikle dalgıç turizmi bakımında ülkemizin önde gelen merkezlerinden biridir.
     Meis Adası'na en yakın noktayı oluşturan Kaş'ta tarihi eserleri ve doğa güzellikleriyle önemli turizm potansiyeli vardır. Bir dil gibi denize uzanan Çukurbağ Yarımadası üzerinde yakın zamanda yapılan oteller bulunur. Kaş'ın içinde Büyük Çakıl Plajı, Küçük Çakıl Plajı ve Akçagerme Plajı'nda denize girmek mümkündür. Ayrıca kayıkla Limanağzı plajı'na gidilebilir.
Kaş'ın etrafında yer alan 6 adet mağaradan Kaş'a 18 km. uzaklıktaki Mavi Mağara, Aşırlı Adası Deniz Mağarası, güvercinleri ile ünlü Güvercinlik Mağarası en ünlü olanlardır.
     Kaş'ta artan turizm faaliyetleriyle birlikte, trekking, dağcılık, rafting gibi doğa sporları da gelişmektedir. Gömbe'deki Yeşilgöl ve Uçarsu Şelalesi turist çeken doğa alanlarındandır. Akdağ'ın dibinde bulunan Gömbe, Kaş'tan 70 km uzaklıktadır. Akdağ ise Batı Toroslar'da Kızlar Sivrisi'nden sonra en yüksek zirvesidir.
     Gömbe'de Komba antik kenti ve buradan 13 km. uzaklıkta Nisa antik kenti vardır. Ayrıca Kaş içinde Kandyba antik kenti vardır. Kaş'a 12 km uzaklıkta Phellos antik kenti bulunur.
Turistik açıdan önemli olan Kekova'daki batık şehre Kaş'tan tekne ile gidildiği gibi karadan Üçağız'a gidilip kayıkla da gezilebilir. .
İlçede dalgıçlık ve yamaç paraşütü başta gelen sporlar arasındadır. Türkiye'nin en iyi dalgıçlık bölgesi olarak kabul edilir.








16 Aralık 2010 Perşembe

Güzelyalı (Bursa)

     Güzelyalı, Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Marmara Denizi kıyısında bir sahil kasabasıdır.
     Güzelyalı'nın tarihçesi çağlar boyunca bir bölümünü oluşturduğu Mudanya Bölgesi tarihçesi ile bir bütün oluşturmakta ve Eski Burgaz Köyü olarak bilinmektedir.
Bursa ve civarı I. Dünya Savaşı'dan sonra Yunan işgaline uğramıştır. Bu yerler Türk Kurtuluş Savaşı'nın kuzeybatı cephesiydi.Bu cephedeki savaş ancak 12 Eylül 1922'de sona ermiştir.
1922 yılından sonra Burgaz Köyündeki Rumların kaçması ile boşalan köye Türkler yerleştirildi. Batum tarafındaki Gürcü Türkler ile Girit adasını boşaltan Türkler mübadele ile köye yerleştirildi. 15 hane olarak köy giderek kalabalıklaştı.1962 senesinde bir referandum ile Bursa Belediyesi'nden ayrılarak Mudanya Belediyesi' ne mahalle olarak bağlandı ve Güzelyalı adını aldı.
Ancak hizmetlerin yeterli olmadığını gören mahalle halkı 1992 yılında yaptığı referandum ile ve Bakanlar kurulunun 13/08/1992 gün ve 92/40614 sayılı kararı ile Mudanya Belediyesinden ayrılarak başlı başına belde oldu.Bununla beraber Güzelyalı,idari olarak Mudanya Kaymakamlığına bağlıdır.2009 yerel seçimlerinde,belde statüsü ve ilk kademe belediyeliği kaldırılmış ve tekrar Mudanya İlçe Belediyesine bağlanmıştır.
     Güzelyalı'nın batısında Mudanya, doğusunda Kurşunlu güneyinde Mudanya dağları ve bu dağların Kılıçbayır (110m) ve Kızıltoprak (149m) tepeleri yer alır.Belde içinde güneyden Göynüklü yönünden gelen belediye binası yanından denize akan Çakal dere, yine güneyden gelen Arkur Sitesi yanından akan Meşeli deresi ile Aydınpınar yönünden gelip Sayılgan Villaları yanında Aydınpınar deresi akmaktadır.
     Kışın ve baharda faal olan bu dereler yaz aylarında kurumaktadır. Çevrede zeytin ağaçları ve makilik orman arazileri hakimdir. Ancak yapılaşmanın devam etmesi sebebiyle bu bitki daha gerideki boş tarlalara kaymaktadır.








11 Aralık 2010 Cumartesi

Aynalı Çarşı (Çanakkale)



     Aynalı Çarşı, (ya da Halyo Çarşısı) Çanakkale'de bulunan kapalı çarşı. 1890 senesinde şehrin Musevi cemaatinin ileri gelenlerinden Eliyau Hallio tarafından yaptırılmıştır. Kapı kitabesinin üzerinde Osmanlıca ve İbrani Harfli Ladino iki yazı bulunmaktadır. Osmanlıca olan yazıda çarşının "Adülhamid Han-ı Sani El Gazi (II. Abdülhamit) efendimizin saye-i ihsaniye ve riayetperverîlerinde tebaa-yı sadıka-yı Museviyye'sinden Elya Halyo bendeleri" tarafından yaptırıldığı ifade edilmiştir. Ladino olan kitabede ise çarşının Yahudi Takvimi'ne göre 5650 yı lının Tişri ayında "Sultan İkinci Abdülhamid'in saltanatının 14. yılı münasebetiyle Eliyau Hallio tarafından yaptırıldığı" yazılmıştır. Çarşının asıl adı "Passage Hallio"dur. Ancak girişinde her iki taraftaki aynalardan ötürü Aynalı Çarşı olarak ünlenmiştir. Çanakkale'nin meşhur Çanakkale Türküsü'nde de Aynalı Çarşı'nın adı geçmektedir.





10 Aralık 2010 Cuma

Midyat (Mardin)

 
    Dinlerin (Hristiyan, Müslüman) ve Dillerin (Türkçe, Kürtçe, Arapça) buluşma noktası Midyat; MÖ IX. yy Asur tabletlerinde mağara kenti Matiate olarak tanımlanır. Midyat'taki ilk hristiyanlar da mağaralarda yaşardı. Midyat, tarih boyunca birçok kere kuşatılıp talan edilmiştir. Son olarak Birinci Dünya Savaşı'nın karanlık günlerinde kasaba sakinlerinin üçte ikisi yaşamını kaybetmiştir. Ancak 1930 yılından sonra kasaba yeniden canlanmış; Kiliseler, evler ve bazi mekanlar onarılmıştır. Yerleşim duzeni zamanla oturmaya baslamıştır. İlçenin deniz seviyesinden yuksekliği 1070 metredir. Mardin ilinin en geniş ve nüfus bakımından en kalabalık ilçelerinden biridir. İlçeye bağlı 43 köy ve mezra bulunmaktadır.
     Süryanilerin milattan önceki tarihleri, eski Mezopotamya'da yaşayan ulusların tarihidir. Süryani halkının kökleri de eski Mezopotamya'nın en eski tarihsel dönemine kadar inip orada kaybolmaktadır.
     Yukarı Mezopotamya'nın yazılı tarih evresi Asurlularla başlar. M.ö. 3000'lerde Sumerlerin kuzeyinde yer alan Asurlular ve Akkadlar, Fırat'ın orta kesiminde, çok sayıda bağımsız site devletleri kurmuşlardır. Buradaki halk, Sümerlere benzeyen bir kabileden oluşmaktadır. Bu kabile, bir Sami dili olan Asurca ve Akadça konuşuyordu. Yani Asurlular, Hititler ve Akkad'ın Samileri batıdan gelmişlerdi.
     İki yerleşim biriminden oluşan, dinlerin ve dillerin birleşme noktası, "Gelen ağlar, giden ağlar" sloganı ile adeta özdeşleşen Midyat Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en gelişmiş İlçelerinden biridir. 1990'lı yıllardan itibaren okur-yazarlık oranında büyük bir ilerleme yaşanmıştır.Geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. 2000’li yıllardan itibaren İlçede çekilen Dizi Film ve Sinema Prodüksiyonları sayesinde unutulmakta olan "Telkari" (Gümüş İşleme) sanatında büyük gelişme yaşandı. Bu sayede bahsi geçen sanat tekrar canlanıyor ve endütsri haline getirilmeye çalışıyor. Bu çalışmalar iç ve dış turizmin gelişmesine de katkı sağlamıştır. Midyat'a özgü mimarisi olan ve adını yine Midyat'tan alan "Midyat Evleri"ni süsleyen "Taş İşleme Sanatı (Katori)" da ayrı bir önem taşımaktadır.








9 Aralık 2010 Perşembe

Gemiler Adası (Muğla - Fethiye)

     Ölüdeniz beldesinde batısında ve takriben 7 km. uzağındadır. Adada M.S. 5-13. yüzyıllarda yapıldığı anlaşılan Bizans ve Roma devirlerine ait ev, depo, sarnıç ve kilise kalıntıları bulunmaktadır. Gemiler Adası, koruması gerekli tarihi değerlerden biridir.
     Kaya Köyünün arkasındaki tepeyi aşarak gelen yol, sizi zeytin ve çam ağaçlarıyla çevrelenmiş bir başka güzelliğe, Gemiler Koyuna ulaştırıyor. Gemiler Koyunun tam karşısındaki kaplı St. Nicholas (Gemiler Adası) na bir tekne ile geçebilir ve Bizans döneminden kalma kalıntıları görebilirsiniz. 1990 yılında bir Japon Arkeoloji heyetinin Fethiye Müzesi ile birlikte başlattığı kazılarda gün ışığına çıkartılan buluntulardan, adanın erken Hıristiyanlık döneminde önemli bir ziyaret merkezi olduğu ve denizler azizi Nicholas’ın bu adada yaşadığı anlaşılıyor.



Ölüdeniz (Muğla - Fethiye)

     Ölüdeniz, Muğla ilinin Fethiye ilçesine bağlı bir beldedir. Ölüdeniz kumsalı yüzde seksen iki oyla 2006 yılında dünyanın en güzel kumsalı seçilmiştir.
     Belde, turizm açısından oldukça gelişmiştir. Likyalılarda ışık ve güneş diyarı, Ortaçağ'da "Uzak Diyar" olarak tanınır, Anadolu'nun güneybatısında yer alan Teke Yarımadası'da bulunur. Türkiye'de bulunan deniz kulağı (lagün) oluşumlarından biridir.
     Ölüdeniz, adı gibi durgun bir göl niteliğindedir. En fırtınalı günlerde Belceğiz kıyıları dalgalarla boğuşurken, Ölüdeniz'de sadece çırpıntılar meydana gelir.
     Ancak durgun gibi gözüken Ölüdeniz, gözle görünmeyen üç nedenle kendini hemen her gün yenilemektedir. Bunlardan ilki, Ölüdeniz'de mevcut yoğun kaynak suyu çıkışları, dipte içeriden açıkdenize doğru bir akıntı yaratmaktadır. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açıkdenizden içeriye ve dışarıya devamlı bir sirkülasyon oluşmasıdır. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile iki-üç günde bir deniz ortalama yarım metre yükselir ve alçalır. Bu da büyük miktarda deniz suyu giriş ve çıkışı sağlamaktadır.
     Ayrıca Belcekız adı da bir efsaneye dayanıyor. Eski çağlarda buralardan geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç, yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görür. Görür görmez de vurulur. Kızın yüreğine de ateş düşer. Ama delikanlı suyu alıp dönmek zorundadır. Gemi uzaklaşıp gider. Belcekız hep kıyıyı, sevgilisini kollar. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelir. Böylece görüşür, sevişirler. Bir gün gemi buralardan geçerken fırtına patlar. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söyler. İhtiyar kurt ise oğlunun gönül macerasını bilmektedir. Oğlunun sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamayı göze aldığını sanır. Dalgalarla birlikte kavga da büyür baba oğul arasında. Gemi tam kayalıklara çarpacakken kaptan bir kürek darbesiyle oğlunu denize atar ve dümene yapışır ki durumu görür. Deniz dönerek çarşaf gibi bir koya girmektedir. Oğlan orada ölür. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp ölür. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz denir. Günün ilerleyişine göre rengi değişip duran deniz belki de bir oğlana ve bir kıza yanmaktadır.
     Ek olarak 1975 metre yükseliğindeki Babadağ'dan deneyimli bir pilot eşliğinde başlayan serüven 30-40 dakikalık bir uçuştan sonra Belcekız Plajında tamamlanmaktadır. 1700 metre yükseklikteki uçuş noktasına ciplerle gidilmektedir. 25 km’lik toprak ve engebeli yol 50 dakika sürer. 1700 metrede rüzgar yeterli değilse, 1900 metreye çıkılır. Tulum ve kasklar takılarak, pilota ve paraşüte bağlı harness(oturak)a oturulur, pilotun paraşütü çekmesiyle paraşütler şişer, birkaç adımlık koşuyla açılıp yükselinir ve uçmaya başlanır. Deneyimli pilotlar yamaç paraşütüyle 3500 metre yüksekliğe kadar çıkabilmektedir ve havada 5 saat kalınabilmektedir. Yamaç Paraşütü organizasyonu yapan acentalar Ölüdeniz sahilinde bulunmaktadır.